Alt 16.01.21 #1
GuNeS
Guest
GuNeS - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Mesajlar: n/a
Standart Selvi Boylum Al Yazmalım

Selvi Boylum Al Yazmalım



‘Elini tuttum, sıcacıktı; sanki yüreği elimdeymiş gibi.’

‘Yarın aynı yerde aynı saatte çamura saplansam yardıma gelir misin?’
Atıf Yılmaz imzalı asla unutulmayan bir sevgi yolculuğu; Selvi Boylum Al Yazmalım. Asya, İlyas ve Cemşid. Bu yazıyı yazmak belki de yapılan en zor işlerden biri çünkü kelimeler kendilerine yüklenen anlamlar ile var oldukça Selvi Boylum Al Yazmalım’ı anlatmak mümkün olmayacaktır. Bir yüreğin sıcaklığını avuçta hissetmek ne kadar şiirsel kalp burkan bir deneyim ise aynı şekilde bu filmi izlemek de aynı tesir alanını yaratmaktadır. Sevginin ne olduğu üzerine birçok iç sesin kendi yolculuğuna çıktığı 1977 yılı yapımı Selvi Boylum Al Yazmalım sinemamızın en yoğun duyguları var eden filmidir. Kırgız yazar Cengiz Aytmatov’un 1970 yılında yazdığı Selvi Boylum Al Yazmalım 1977 yılında kameraya alınmış olsa da izleyici ile buluşması bir yıl geç kalmıştır. Bu yüzdendir ki filmin yılı birçok yerde 1978 olarak gözükmektedir. Aytmatov’un ölümsüz eserini temsil boyutunda unutulmayacak bir yolculuğa çeviren ekibin kalem kısmında Ali Özgentürk bulunurken göz kısmında da usta yönetmen Atıf Yılmaz yer alır. Filmin akıllara kazınan karakterlerine ise Türkan Şoray, Kadir İnanır ve Ahmet Mekin hayat verirken onlara filmde Nurhan Nur, Hülya Tuğlu, Cengiz Sezici, Elif İnci, İhsan Yüce eşlik etmektedir. Selvi Boylum Al Yazmalım kalbinin peşinden giden üç insanın karşılaşmalarıyla ilerleyen; sevdanın ne olduğunu bilemeyip düşe kalka yol alan yüreklerin bir şiiridir.
Asya: ‘O vardı bir zamanlar, onu sevmiştim. Sevgi o muydu? Sevgi neydi?’
Selvi Boylum Al Yazmalım’ı izlemek her zaman gözyaşları tarafından bireyin yanaklarının ıslatılması demektir. Çünkü hissedilenler ve söylenenler o kadar sahici bir basitlikte ve güzelliktedir ki aslında hayat denilen tiyatro oyunundaki oyuncuların hayal ettiklerinin bir bütünü gibidir. Asya küçük bir köyde yaşayan güzel bir kadındır. Annesi tarafından evde ‘zorbalığa’ maruz kalmaktadır. Evlendirilmesi için acele edilen bir tehlike olarak görülmektedir Asya, çünkü güzelliği onun ailesine getireceği herhangi bir ‘leke’nin temsilidir. Bunun gölgesinde annesi Asya’yı ne zaman dışarı yollasa içerisinde barındırdığı bu leke korkusunu kızının yüzüne yansıtır ve Asya’nın yüzüne kazandaki karayı sürer. Bu leke sayesinde Asya’nın dolaylı yoldan da ailenin lekelenmeyeceğini düşünür. Bu eril düzenin kadın üzerinden tekrar yaratılıyor olması da filmin içerisindeki sayılı sorunsallardan biridir. Selvi Boylum Al Yazmalım her zaman sinemasever romantik hayalperestlerin göz bebeği olsa da, şu an sahip olduğumuz dünyevi zihinsel pozisyon ile bakıldığında birçok sorunu içerisinde barındıran ve maalesef her zaman akılda bir ünlem ve soru işareti bırakan noktaya sahiptir. Asya toplumun, ailenin ve annesinin gözünde böyle bir tehlike iken bir anda zincirlerini yok sayan bir ana sahip olur ve bu sahiplendiği an ile Asya’nın gönlü kayar ‘binecek mi, binmeyecek mi?’, ‘binsem mi, binmesem mi?’ seçimleri arasında kendini hiç bilmediği bir yolculuğun içerisinde bulur.
İlyas: ‘Ziyanı yok gülüşü yeter bize.’
Asya tüm dünyanın baskını omuzlarında hissederken, İlyas ise Asya’ya çok yakın bir yerde çok uzaktadır. İstanbullu olarak karizmasını yanında taşımaktadır ve bu çapkınlığı ile beraber kendi dünyasını oluşturmuştur. Bugünün modern-bencil insanının bir öngörülen tasviri gibidir hatta İlyas. Kendisine ait ve kendisinin sevdiği bir dünya kurmuştur kendisine. En yakın arkadaşı olan Aldırma Gönül ismindeki kamyonu ile İlyas kendi yüreğinin, isteğinin ve korkusunun çizdiği yolda ilerlemektedir. Çalıştığı şirketteki Dilek hanım ile bir ilişkisi vardır ve bu bağlılık olmayan ilişki ile İlyas hep uzak yollara çıkıp kendisinin özgürlüğünü arkadaşı ile doya doya yaşamaktadır. Ancak bir gün uzak yola verilmediğini yakınlardaki baraj çalışmasında çalışacağını öğrenen İlyas kendisini bekleyenden habersiz olarak hayatın bu kötülüğüne önce karşı çıksa da sonra kabul eder. İlyas zaten hep böyledir. Hayatın ona neler getireceğini bilmemektedir. Hayatın ona yaptığı ilk kötülükte İlyas arkadaşını çamurdan kurtarmaya çabalar ve bu kurtarış içerisinde al yazmalı bir güzele gönlünü kaptırır. Onu kovalar, ona kur yapar, onun sadece adını öğrenmek için binbir takla atar. İçinde duyduğu büyük heyecan ile ne yapacağını bilemez bir şekilde aşkın adını dağlara haykırır. İlyas içindeki heyecan ve bilmediği duyguların karmaşası içinde Asya’yı kaçırır. ‘Elinden tutsam benimle gelir mi?’ diye düşünürken Asya da ‘seninim al götür beni’ diye düşünür ve aşk kaçmayı içinden çıkarır. İlyas’a hayatın getirdiği bir diğer büyük karşılaşma ise bir fırtına gecesi yolda yardım ettiği minibüs ile gelir. Cemşid İlyas’tan birçok insanın hayatını kurtarmasını ister. İlyas ilk başta kendi tepkisini verip bu durumu umursamaz, kendisini her şeyden önceye koyar ancak daha sonra onun içinde değişen bir şeyler İlyas’ın kararını etkiler. Ancak İlyas nereden bilebilirdi ki bu adamın hayatını değiştireceğini.

Cemşid: ‘Bırakıp gider mi beni?’
Asya evindeki zorbalığa artık dayanamaz hale gelmiştir. Ona sorulmadan evlendirilecektir ve tek çaresi kurtarılmak, kaçırılmaktır. İlyas onun için bir kurtarıcıdır ilk başta, başka bir zorba değildir. Asya bu kurtarıcının göz boyayan heyecanı ile İlyas’ın peşine takılıp sahip olduğu her şeyi geride bırakır. Ancak bu geride bırakış ile yeni bir başlangıç yapmaktan ziyade yalnızlaşan ve herhangi bir başlangıcı olmayan bir bireye dönüşür. İlyas’ın zaman geçtikçe içinde sakladığı gerçek benliği ortaya çıkar ve bu benlik Asya’dan onu uzaklaştırır. İlyas’a göre o bir cahil, köylü kızıdır. Ona rahatça küfredebileceği, sızabileceği bir yer lazımdır ve o da Dilek’in yanıdır. İlyas artık eve gelmemeye Dilek’in evinde kalmaya başlar. Asya bunu İlyas’ın ‘kötü kalpli’ iş arkadaşı Can’dan duyar ve kendi gözleriyle görmek için Dilek’in evine gider. Açık bir camdan içeriyi görmeye can atar ama aslında ne göreceğini bilse de görmemek için kendiyle oyunlar oynar. Mutfağın camından içeri baktığında ise Dilek’in İlyas’ı göğsünden öptüğünü görür Asya, o hiç kocasını göğsünden öpmemiştir. Her zaman bir tahakküm altında yaşayan bir kadın olan Asya filme ilk ve son kez kendi özgülüğü için bir adım atar ve oğlu Samet ile evi terk eder. Bu terk ediş ile büyük bir bilinmezin içine girer ve bu bilinmez içerisinde Cemşid ile yolları kesişir. Cemşid çocuklarını ve karısını depremde kaybetmiştir. Bu kayıp ile hayata karşı hislerini kaybetmiştir. Duygularının varlığını unutmuş bir şekilde kendini işine vermiştir ve hayatın akıp gitmesi ile sadece iyiliği düşünen bir adam haline gelmiştir. Cemşid Asya’yı görür görmez ilk düşündüğü ne kadar güzel bir kadın olduğudur. Ona yardım edebileceği çok sonra aklına gelir. Uzun zaman sonra ilk kez duyguları mantığının önünde yer almıştır. Cemşid İlyas’ın anti-maddesi olarak konumlanmıştır filmde. İlyas o anın heyecanı ile hareketlerini belirlerken Cemşid her zaman daha sonraları düşünür. Samet’e daha bebekken dört – beş yıl sonra binmesi için bir salıncak bile yapmıştır. Cemşid bugün mutlu olsa da ilerisini düşünüp her zaman hüzne kapılır çünkü Asya onu bırakıp gidebilir. Asya hala yol kenarında beklediği ilk sevdasını sevmekte ve özlemektedir.

Selvi Boylum Al Yazmalım: Seçimlerin ve Sevgilerin Türküsü

“Sevgi neydi? Coşkun akan dere, sonbahar rüzgarıyla
ürperen yapraklar, cama vurup dağılan yağmur damlaları, bir yürek çırpıntısı? Sonunda coşkun dere durulur, yapraklar kurur dökülür, yağmur diner, güneş çıkardı.
Sevgi neydi? Sevgi sahip çıkan, dost, sıcak insan eli, insan emeği miydi? Sevgi iyilikti, sevgi emekti.”
Atıf Yılmaz imzalı klasik film Selvi Boylum Al Yazmalım birçok bakımdan tartışmaya açılabilecek ve eksikleri bulunabilecek bir film. Karakterlerin içlerinde bulundukları durumların gerçekçiliği ve bir o kadar da yüzeydeki şiirselliği izleyici olarak filmi gören yürekleri kendine bağlamıştır, bağlamaktadır. Ancak bir kere daha izlendiği anda film kendi boşluklarını gün yüzüne çıkarır. Belki bu öz eleştiri ve alçak gönüllülük ile film başka bir pratikte tekrar kendini sevdirse de eğer filmin üzerine konuşulacaksa bohçadaki her detayın ortaya atılması gerekir.
Filmi dört bölüme ayıracak olursam bunlar benim perspektifime göre; sevda, yıkım, yalnızlık ve karşılaşma olur. İlk bölüm olan sevdada, bahsettiğim gibi Asya zincirler ile yaşayan genç bir kadındır. Ailesinin, bir bakıma da mikro toplumun içerisinde ezilen bir kadındır. Ona erkeklerden korkulması gerektiği öğretilmiştir. Özgürlük üzerine herhangi bir çerçevesi yoktur Asya’nın. Tek isteği ailesinin zorba prangalarından kurtulmaktır ancak bu kurtuluşu kurtarılmak olarak görmektedir. Kendi başına bir şeyleri yapabileceğinin farkında ve bilincinde değildir. Bu kara örtünün altında her zaman bir al örtüyü taşır çünkü o onun umududur. Görülmek ve kurtarılmak için her zaman yüreğinde bir umut beslemektedir. Bu umudun son anlarında İlyas ile karşılaşır. Çamura batmış olan İlyas’ın al yazmalısı haline gelir Asya. Korkulan tehlikeli bireyden bir anda arzulanan ve istenen bireye dönüşür Asya. Bu dönüşüm onun için tamamen yeni olan ve heyecan uyandıran bir durumdur. İlyas ile kaçmayı kabul eden Asya, aslında İlyas’ı tanımadan, bilmeden sadece yüreğindeki kıvılcım ve haykırma isteği ile bu eylemi gerçekleştirir. Tek düşündüğü yüreğinin kaymasının bir günah olmadığı, onun da mutluluğu ve sevdayı tatmak hakkına sahip olduğudur. Bu düşünce ile İlyas ve Asya’nın sevdası dağlara, nehirlere, çobanlara, yalnız ağaçlara haykırılır. Evi, düzeni olmayan İlyas da tüm bu sorunlara rağmen sevdasının peşinden gider. Sevdasının getireceklerini, onun sorumluluklarını düşünmeden arkadaşı (kamyonu Aldırma Gönül) ile bir maceraya atılır. Gönlü aldırmamıştır olacak olanlara, sevdanın kırmızısı Asya’nın yazmasında var olmuştur.
Bu sevda bölümünde doğa aşık ikili ile beraber şekillenir. Aşklarını ilk kez paylaşan İlyas ve Asya, Aldırma Gönül’ün içinde taşan nehre, yağan yağmura, sallanan bir yaprağa bakarak karşılarındaki engin gücün etkisiyle birbirlerine daha da sıkı sarılırlar. Sevda onlar için doğanın yansımalarında somutlaşmıştır. Ancak İlyas her şeyi bir an önce isteyen, bir an durup kendi yüreğine ve ruhuna bakmayan bir insandır. Filmin ilk kısmı sevda İlyas ve Asya’nın evliliği ile ilerler, çocukları olur. Tüm bu sevda sürecinde Asya istenmeyen bir kadın portresi çizer. Bir erkek çocuk doğurmak ister kocası için, kocası istediği için bilmediği danslar yapar, kocasını bekler… Ailesinin evindeki prangaların aynısını bir de eş ve anne etiketlerinin eklenmesiyle tekrar takar deneyimler ancak bu sefer sevda dediği bağımlılık onun gözlerini bağlamıştır. Ancak İlyas’ın onu aldattığını görünce gözündeki bağ da çözülür Asya’nın ve evi terk eder. Asya ilk ve son kez özgürdür. Ne yapacağını bilmeden çıktığı bu yolculukta her bilinmeyen Asya için hayatın birer karabasanıdır.
Filmin ikinci kısmı kırılma filmin her köşesine yayılmaya başlar. İlyas Asya’yı aldatmıştır. Asya sevda bulutunun içinde boşluğa denk gelmiş ve yeryüzünün acımasız grisini ciğerlerinde hissetmeye başlamıştır. Bu grilik içerisinde filmin kırılma bölümü hem karakterleri hem de izleyiciyi tesir altına alır. Asya büyük bir kırılma yaşamıştır. Prangalarını bir süreliğine de olsa kırmıştır, İlyas beklemediği bir hayatın içine düşmüştür. Dilek ona Asya’nın onları gördüğünü söylediği anda İlyas için hayatın realitesi var olmuştur ve yaptıklarının nedenini düşünmeden bir bakıma öğretilmiş bir güdü olarak pişmanlığı hissetmiştir. Asya bu pişmanlığı görmeden ve nereye gideceğini bilmeden önünde duran bir arabaya biner ve Cemşid ile karşılaşır. Cemşid hayatın pembe tarafıdır. Eğer Selvi Boylum Al Yazmalım için bir masal temsilidir dersek kesinlikle bunu Cemşid’e dayandırarak söyleyebiliriz. Çünkü Cemşid gerçek hayatın karanlığını taşımayan bir karakterdir. Karşılıksız olarak kalbindeki iyiliği çevresine dağıtmakta, mutluluk yaratmakla kalbindeki acıyı dindirmeye çabalamaktadır. Samet’in hastalanmasıyla beraber Asya Cemşid’in yanında kalmak zorunda kalır. Bu noktadan sonra bana göre filmin üçüncü kısmı yani yalnızlık kısmı başlar. Bu bölümde karakterlerin iç sesi bir diyalogdan ziyade ruhlarının yansıması haline gelir. Cemşid için de Asya için de bu yansıma yalnızlığın birer yansımasıdır. Cemşid uzun zamandır yüreğinde taşıdığı yalnızlığı Asya’da da görür ve bu bir ikili düzenin birlikteliğidir. Samet’in büyümesi ve yavaş yavaş Asya’nın oluşan düzen içerisinde kendi sesini düşünmeden varlığını sürdürmesi artık Cemşid’in yalnızlığını bitirmeye başlar. Ayrıca kamerada izleyici ile buluşmasa da bir yanda da İlyas’ın yalnızlığı vardır bu bölümde. Asya aldatılmış olmayı kabullenir çünkü ‘İlyas kocadır, babadır’; ona ihtiyaç vardır. Bu kabulleniş ile beraber Samet iyileşince Cemşid’in yanından Asya ayrılır ve evine döner. Ancak öğrenir ki İlyas Dilek ile gitmiştir. Asya kendini bir adam üzerinden tanımlayan bir kadın olarak betimlenirken filmin erkekleri de aslında iki farklı etiketin temsili olarak izleyici karşısına çıkar. İlyas her zaman heyecanın temsilidir, sevdanın, tutkunun ve belki de Asya için kaçışların bütünüdür. Cemşid ise mutluluktur. Sakinlik, dinginlik ve güven verici atmosferin yaratıcısıdır. Filmin bu kısmında uzak olan sevda da aslında yalnızlık içerisindedir yakındaki mutluluk da. Asya kendi yalnızlığı ile yalnızlıklar yaratmaktadır. Ancak onun düşündüğü tek şey oğlunun yalnız olmamasıdır. Zaman geçtikçe yapraklar dökülüp azgın dere durulunca artık mutluluk ve huzur Asya’yı da kendi içine alır. Samet Cemşid’e baba der ve bunun üzerine her zaman olduğu gibi Asya kendi isteklerinin önüne bir erkeğin isteğini koyar ve Samet’in babalığa seçtiği Cemşid ile evlenir. Bu evlilik ile beraber artık Cemşid’in türküsüne Asya da eşlik etmeye başlar ve iç sesinde Asya mutluluğu anlamaya çabalar.
Filmin dördüncü kısmı olan kesişme-karşılaşma tarihin farklı bir pratikte tekrar etmesi gibidir. İlyas yeni bir arkadaşa sahiptir. Kaybettiği arkadaşıyla kaybettiği sevdasını birleştirmiştir. İlyas Al Yazmalım isimli kamyonu ile kaza yapar ve bu sefer İlyas’ın yardımına Cemşid yetişir. Tesadüfler veya kader karakterler ile alay edercesine onları bir evin içine hapseder. Bu tek mekanlı bölümde artık düğümler yeniden atılır veya çözülürler. Asya’nın seçimleri üzerine kurulmuş olan Selvi Boylum Al Yazmalım son sahnesine kadar seçimler üzerinden ilerler. Ancak muazzam filmin çok kötü bir yanı vardır. Asya asla kendi sesi olamamaktadır. Hayatının seçimini yaparken de oğlunun kimi baba olarak seçtiğini düşünür ve Cemşid’i o yüzden seçer. Cemşid’in türküsüne eşlik etmeye devam etmeyi seçen Asya, İlyas’ın türküsünü yarım bırakır; bitmemiş bir sevdanın türküsü olurlar.
İç seslerin gerçekçi bir romantiklik katmasıyla beraber Atıf Yılmaz Selvi Boylum Al Yazmalım’ı modern bir masala dönüştürmüştür. Bu masal ile beraber eğer kadın ve erkek rollerini tartışmazsak ve ayrıca toplumsal normlardaki ikilemleri yansıtmayan anları görmezden gelirsek bu masal ruhun karşılaşması gereken bir filmdir.
  Alıntı ile CevaplaAlıntı ile Cevapla
Alt 08.09.21 #2
CadiHosting.Com Sahibi
admin
Latte - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Aug 2021
Mesajlar: 12.711
Standart

Emeğine sağlık
Latte isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile CevaplaAlıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
Sizin Yeni Konu Acma Yetkiniz yok
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıAçık
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık



Saat: 02:26

Powered by vBulletin® Version 3.8.11
Copyright ©2000 - 2023, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Friendly URLs by vBSEO ©2011, Crawlability, Inc.
Navbar with Avatar by Motorradforum
 
Copyright © 2023 - Tasarim By Orhan